Hüzünlüyüm. Tarifi mümkün değil beklide duygularımın. Karmakarışık fakat emin olduğum tek duygum hüznüm. Ters düz edercesine beni sarsılıyorum. Bedenim baş etmeye çalıştıkça, günden güne yıpranıyor. Tıpkı bir virüsün vücuda yerleşip, her hücreye nüfuz etmesi ve vücudun ona karşı direnmesi, mücadelesi gibi. İçimdeki hüznü ve karamsarlığı yok etme adına o kadar çaba sarf ediyorum ki bildiğiniz gibi değil. Bu çaba ve mücadelem; umutlarımın bitmemesi, birlikteliğimizin, kardeşliğimizin ve yüzyıllardır beraberce oluşturulan geçmişin hatırasına, saygımı yitirmemek adınadır. Yani virüsün bedenimi tamamen ele geçirmesine engel olup, sağlıklı ve huzurlu bir yaşam içindir. Elbette tükenmeyecektir bu duyguları yaşatanlar bir anda. Daha birçok kez sarsılacak bu duygularla bedenim. Lakin şuan bu virüslere yenilmemeliyim ki bağışıklık kazanıp tekrarlaması halinde, kolayca alt etmeliyim. Hüzünlüyüm ve hüznüme direniyorum…
Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum sebep olanlara, içimdekileri tek tek sözcüklere dökerek. Sen siyahsın ben beyaz, sen yolcusun ben hancı gibi şuursuz söylemlerle insanları ayırmaya çalışma gerekçeleri, zalimce bir düşüncenin ürünleridir. Ülkemizde 77 milletten insan yaşam sürdürmektedir. Hiçbir toplumun birbirinden üstünlüğü olmadığı gibi sadece fark sosyokültürel açıdan olabilir. Geleneklerinde, göreneklerinde, yaşam tarzlarında ve inançlarında olabilir. Üstünlük taslamak yada küçümsemek, hor görmek insani değerlerin yerleşmemiş olduğunu gösterir. Geniş perspektiften bakamayanlar, dünyası sadece mensubu olduğu saldırgan düşüncelerle sınırlı, eskiden beri kendilerinin üstün olduğu gibi bir düşünceyle hareket edenler, yaratanın üstünlük verdiği, eşitliği bozduğu bir durum mu oldu sorusuna da muhataptırlar. Anlama kapasiteleri nedir bilmiyorum fakat, bölme kapasitelerinin yüksek olduğu gayet net. Yinede anlayabileceklerini düşünerek, denemek gerek anlatmaya tane tane… Herhangi bir ilimizde, onun herhangi bir ilçesinde ve o ilçenin herhangi bir mahallesinin herhangi bir sokağında, bu sokağın tesadüfi bir evinde Kürt kökenli yurttaşlar oturmasa dahi bu evdekilerin az yada çok bu yurttaşlarla bir muhabbeti, bağı oluşmuştur. Yüz binlerce örneği mevcut olan kız alıp, kız vermişlerdir. Hısım olmuşlardır, hasım değil. Dost, arkadaş ve eş olmuş, aynı işyerlerinde ekmek kavgası vermişlerdir. Tek bir sofradan yıllarca, aylarca, günlerce ekmeği paylaşıp yemişlerdir. Kısacası hayatın içinde yaşamı paylaşmışlardır. Şimdi siz Kürt kökenli yurttaşlara, içinde çoluk çocuk olan araçlara, binalarına, işyerlerine saldırarak, masum insanlarla terörü ayırmak istemiyorsunuz ya ülkeyi bölmek, karışıklık çıkarmak isteyenlerle aynı yoldasınız. Güzergahınız aynı, sadece mola yerleriniz farklı. Ülkede kaos ortamı yaratıp, kan akmasından mutlu olanlarla, insanların kutuplaştırılıp birbirine düşmanca bakmasından haz alıp sinsice gülenlerle aynı saftasınız. Bu yapılanlar insanların yüreğinde derin ayrılıklar yaratmaktan öte gidemez. Ülkemizde iç içe geçmiş ve karışmış bir durumda olan iki toplum arasındaki bu muhabbetleri kimse bitiremeyecektir. En üstten en alta, tüm çabalarınız beyhudedir. Bu olaylara istinaden yazdığım şiiri sizlerle paylaşmak isterim.
ET TIRNAKTAN AYRILMAZ
Ne ötedir,
Ne beri
Yoktur birbirimizden farkımız.
Bir su misali gibi
Coşmuşuz bazen
Yeri gelmiş yorulmuş
Sırt dayamışız birbirimize
Sonra durulmuş.
Unutma!
Nehir yataksız akamaz
Yüzyıllar geçmiş BİR'iz
Et tırnaktan ayrılmaz…