Gerek biz, gerekse CHP, “Hukukun Üstünlüğüne” ve “Evrensel İnsan Haklarına” yürekten inançla bağlı; bu ilkeleri yaşama geçiren demokratik hukuk devletini savunan ilkeli tavır sahibidir.
Çağdaş dünya düzeni, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün vazgeçilmez olduğu demokrasidir. CHP olarak, Türkiye’mizde demokratik hukuk devletine “sosyal” niteliğin eklenmesine çok önem veririz. Anayasamızın isteği de budur.
Yakın geçmişte Sayın Deniz Baykal’ın çarpıcı çıkışı anımsanacaktır: “Siz ‘Ergenekon’un ‘Savcısı’ iseniz biz de ‘Avukatıyız.’ Orda maksat, birileri kasıtlı olarak yanlış anlasa da, kesin yargı kararı olmadıkça bir “itham”dan öte gitmeyen “atılı suç”u savunmak değil, “kutsal savunma hakkı”, evrensel “masumiyet karinesi” ve “adil yargılanma hakkına” dikkat çekmekti…
Ancak faşist düzenlerde hukuka uygun olmayan kanunlar, baskıcı yöntemler vasıtasıyla korku ve baskı imparatorluğu yaratılıp insanlar sindirilir. Ancak fikir namusuna sahip sosyal demokratlar her koşulda doğruyu savunmaktan geri kalmazlar.
Demokratik ve insan haklarına saygılı devlet düzeninde, adil bir yargılama süreci sonunda “kişi hakkında yargı, kesin kararı vermedikçe o kişi masumdur” içeriğindeki “Evrensel masumiyet ilkesi” başta gelenlerdendir. Bu bağlamda masumları suçlu ilan etmek bir insanlık suçudur.
Kişileri “yargısız infaz”, haklarında kesin bir mahkumiyet kararı olmaksızın cezalandırma nasıl kabul edilemez ise; demokratik seçimlerle göreve getirilen kişilerin de bir yargı kararı olmadan görevden uzaklaştırılmaları da o ölçüde kabul edilemezdir.
Üç aydır Adana Büyükşehir Belediyesi Başkansız. Aslında Başkan var ancak “geçici olarak” görevden uzakta! Demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı, herhangi bir yargı kararı olmaksızın, “idari vesayete” dayanarak, bir tür “yargısız infaz” sayılabilecek AKP’li Bakan tasarrufuyla, halkın seçtiği Büyükşehir Belediye Başkanı açıkta tutulmakta…
Oysa dünyada çağdaş yaklaşım yerel yönetimlere yetki devri istikametinde; Yerel Yönetimlerin yetki alanını genişletmekten, Merkezden bağımsızlıktan yana; Yerel Yöneticilerin “Seçimle gelip, seçimle gitmesi” esası temel kabul yönündedir.
Bizde Belediye Başkanları 5 yıl için doğrudan seçilirler. Halk Başkanın ismine oy verir.
Ortada bir kesin yargı kararı yokken halkın seçtiği belediye başkanını görevden uzak tutmak, aslında halkın seçimine saygısızlıktır. Böylece kaybettirilen sürenin telafisi de yoktur.
Anayasanın 127. maddesine dayalı, ilgili yasada İçişleri Bakanına “Belediye Organlarını” (bu kapsamda Belediye Başkanlarını) görevden alma yetkisi verilmişse de yetki çok tartışmalıdır:
1) Öncelikle bu yetki “istisnai”dir, 2) görevden alma “Geçici” olur.
Uygulamada Danıştay içtihatları, esas olanın Belediye Başkanlarının hizmet sürelerini “Açıkta” değil, Görevde, Halkın/Seçmenlerin hizmetinde tamamlamaları olduğuna işaret etmekte; Bakanlığın bu yetkisinin olur olmaz nedenlerle ve sıkça kullanımını eleştirmektedirler.
Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi de “Yerel Yönetimlerin Özerkliğini” esas kabul etmekte; “Görevden uzaklaştırma” yetkisine dayanak yapılan Anayasanın 127. maddesini değiştirmemizi telkin ve tavsiye etmektedirler. Önerilen değişiklik: Eğer Belediye Başkanının, “geçici olarak” görevden alınmasını gerektiren bir durum varsa, Yargı karar versin, Bakan değil!
28 Mart 2010 tarihinden bu yana görevinden uzakta tutulmakta olan Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak’ın bu muameleye tabi tutulmasının gerçekte sırf AKP karşısında seçim kazanması olduğunu, Mısır’daki sağır sultan bile artık duydu.
Karşı olduğumuz bu keyfi uygulamadır. Adanalının sandıktaki seçimini içine sindiremeyen, ortada bir mahkeme kararı yokken, kabul edilemeyecek gerekçelerle keyfi davranan İçişleri Bakanının tasarrufunu evrensel hukuk ve insan hakları ilkeleri bağlamında eleştiriyoruz.
İktidara gelirken vaat ettiği gibi “Dokunulmazlıkları kaldırsaydı”; hakkındaki suçlamalar için diye ilk görevden alınacak kişi; Sayın Durak’ı görevden alan İçişleri Bakanının Başbakanı Recep bey değil mi?
Öte yandan hem yargılanan, hatta yargılaması bitip hüküm giymiş, Yargıtay kararını bekleyen, hem de bu esnada göreve devam eden onca Belediye başkanı var. Sırf AKP’li diye AKP’li İçişleri Bakanınca soruşturma izni verilmeyenler de cabası.
Sorumuz “neden bu çifte standart” diye! Sormaya da devam edeceğiz.
BŞB Başkanıyla ne siyasi ne de başka türden hiç ortak noktamız olmadı; Ancak doğruyu söylemek için ille bir kişiyle o tür ilişki mi gerekli?
Öyle olunca, bir kişinin karşısında olanları da, kişisel düşmanlık, menfaat çelişkisi vb. dürtüyle davranıyor mu diye görmeli?