Kadına yönelik şiddet toplumumuzun en önemli sorunlarından biri. Kadına yönelik şiddet vakalarının yüzde 1400 arttığı bu süreçte yaşamın her alanında var olan şiddet türevleri yeni neslin de şiddetle birlikte büyümesine neden oluyor. Şiddetle büyüyen çocuklar şiddeti özümseyerek normalleştirirken yetişkin bireyler haline geldiklerinde ise şiddeti uygulayanlar konumuna geçiyor.  Güçlülerden güçsüzlere yönelik olarak gerçekleşen şiddet olaylarının en fazla mağdur olan kesimi ise kadınlar ve çocuklar. Kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet konularında konusunda on yılı aşkın bir süredir çalışan psikolog Zehra Tosun’a göre şiddet uygulayan erkeklerin çoğunluğu evinin dışında oldukça mülayim, nazik, anlayışlı bir profile sahip. Kadınların ve erkeklerin toplumun kendilerini çizdiği kalıplara girmeye çalıştığını belirten Tosun, şiddetin temelinde ise güçlülerin güçsüzleri kontrol etme, tahakküm altında tutma çabasının var olduğunu söylüyor.  Şiddetin daha anne karnındayken başladığına dikkati çeken Tosun, çocukların şiddetle kuşatılmış bir ortamda büyüdüğünün altını çizerek, çocukların bulaştığı şiddet olaylarının ortadan kalmasının da kadına yönelik şiddetin sona ermesine bağlı olduğunu vurguluyor.

Psikolog Zehra Tosun’la gerçekleştirdiğimiz söyleşide kanayan yaralarımızdan biri olan kadına yönelik şiddeti konuştuk.

 

-         Şiddeti nasıl tanımlarsınız?

Şiddet, en basit tanımıyla bir kişinin bir başkasını kontrolü, denetimi altında tutmak için kullandığı araçtır. Diğer bir ifadeyle başkasını tahakküm altına almak için kullanılan bir araçtır.

 

-         İnsanlar neden şiddet uygular ?

İstisnaları belki vardır ama aslında bütün erkekler, tüm dünyada doğdukları andan itibaren kendilerini kadınları kontrol etmekle, denetlemekle yükümlü olarak görüyorlar. Doğdukları andan itibaren böyle yetiştirildikleri için bu onların bir görevi gibi. Şiddetin erkeklere sağladığı bir avantaj da var. Kadına şiddet uygulamak toplumda cinsiyete dayalı eşitsizlikleri de biraz derinleştiren bir şey. Kadına şiddet uyguladığınızda onu her alanda toplumsal anlamda dışlamanın yolunu bulmuş olursunuz. Dolayısıyla bütün alan size kalır.

 

-         Toplumda erkek ve kadın olmak nasıl tanımlanıyor?

Yaptığımız çalışmalarda kadınlara da erkeklere de soruyoruz.Erkek olmak demek annesine, karısına, kızına sahip çıkan, onun namusunu koruyan, yanlış bir şey yaptığı zaman onu doğru yola getirmek için gerekirse döven, söven olarak tanımlanıyor. En eğitimlisinden hiç okuma yazma bilmeyene kadar kime sorsanız erkek olmak güçlü olmak, saldırgan olmak, otorite etmek, kontrol etmek gibi yanıtları alıyorsunuz.

Kadın olmak deyince de anne olmak, ev işleriyle ilgilenmek, fedakar olmak, sabırlı olmak, boyun eğmek, alttan almak, sessiz olmak gibi şeylerle tanımlanıyor.

Dolayısıyla da toplumda kadınlara ve erkeklere bildik kalıplar verilmiş. Herkes bu kalıplara girmeye çalışıyor.

 

-         Şiddetin yaygın olmasının altında bu bakış açısı mı yatıyor?

Şiddetin bu kadar yaygın olmasının nedeni aslında şiddetin çok doğal, çok meşru görülüyor olması. Dolayısıyla da iyi erkek olmak, saldırgan olmaktan karısını kızını denetim altına almaktan geçiyor gibi algılanıyor. Dolayısıyla biz bu algıyı değiştirmediğimiz sürece bunu ortadan kaldırmadığımız sürece şiddeti önlemek çok zor bir iş.

 

-         Bu kalıplar kaç yaşından itibaren başlıyor?

Bu doğum öncesinden başlayan bir şey aslında. Çocuk daha anne karnındayken kız olduğu öğrenildiğinde anneye yaklaşım çok farklı, erkek olursa çok farklı oluyor.  Erkek olduğu zaman soyun devamını sağlayacak kişi olarak görüldüğü için çok değerli oluyor. Dolayısıyla annesine daha fazla ilgi gösteriliyor, sağlığına, ne yediğine, içtiğine çok dikkat ediliyor. Bebeğin cinsiyeti kız ise ya çoğunlukla kürtaj yoluyla hayatını sonlandırmak isteniyor ya da  bu bir kabahatmiş gibi kimse ilgilenmiyor. Mesela annelik toplumumuzda çok önemli bir şeymiş gibi algılanıyor ama yapılan araştırmalar Türkiye’de her 10 gebe kadından birinin şiddete uğradığını gösteriyor. Bu çok yüksek bir oran. Üstelik hamilelik dönemi kadınları her anlamda erkeklere daha bağımlı hale getiren bir dönemdir. Dolayısıyla bağımlı olma halinin istismar edildiği dönemlerden bir tanesidir aynı zamanda. Bu dönemde bile kadınlar şiddete uğruyorlar. Bebek kızsa hamile kadının karnına tekme atılmasını daha rahat görebiliyoruz. Erkek olduğu zaman ise daha bir özen gösteriliyor.

 

-         Kadınlar maruz kaldıkları davranışların bir şiddet türü olduğunun farkına varabiliyor mu?

Bunu çocuk istismarıyla bağlantılı bir şekilde anlatabiliriz. Çocuklar neyin şiddet olup neyin olmadığını fark edemiyorlar. Şiddetin yoğun olduğu bir ailede yaşıyorsa eğer çocuklar için şiddet hayatın o kadar doğal bir parçası haline geliyor ki… Hayatın her alanında şiddetle karşılaşıyor ve dolayısıyla maruz kaldığı, bir şiddet olayını ayırt etmesi çok zor oluyor. Çünkü onun için doğal bir şey. Sağlıklı, şiddetin olmadığı bir ortamda büyüdüyse kendisine gelen zararı da fark edebiliyor. Dolayısıyla kadınlar da o kadar çok tanık oluyorlar ki annelerinin, komşularının, arkadaşlarının maruz kaldığı şiddete… Kadın bunu yaşadığı zaman kötü bir şey gibi gelmiyor. Çok sıradan, herkes bunu yaşıyormuş gibi algılıyor.

 

-         Erkeklerin uyguladığı şiddet türlerini nasıl sınıflandırabilirsiniz?

Fiziksel, ekonomik, psikolojik ve cinsel olarak dört ana başlıkta inceliyoruz. Fiziksel şiddet kadını dövmekten öldürmeye kadar gidebiliyor ve çok yaygın aslında. Kadının sağlık hizmetlerinden yararlanmasına engel olmak bile fiziksel bir şiddettir. Psikolojik şiddet erkeğin kadının yaşadığı şeyi küçümsemesi ya da yok sayması gibi davranışlar. Kadını aşağılamak, ona hakaret etmek, küfretmek, aptal, beceriksiz olduğunu söylemek psikolojik şiddetin içine giriyor. Psikolojik şiddetin içinde izolasyon da var. Kadının görüştüğü kişilere, gittiği yerlere sınırlandırma getiriyor. Dolayısıyla sizin kendinizle ilgili tek referans kaynağınız size şiddet uygulayan kişi oluyor. Şiddet uygulayan size sürekli aptal diyorsa beceriksizsin diyorsa, sürekli aşağılıyorsa bir süre sonra kendiniz de buna inanmaya başlıyorsunuz. Cinsel şiddet de kadının istemediği yerde, zamanda ve biçimde cinsel ilişkiye zorlamak olarak tanımlanabilir. Bu ev içinde de olabilir ev dışında da. Ayrıca çocuk doğurmaya zorlamak, zorla kürtaj yaptırtmak gibi şeylerle karşılaşıyoruz.  Ekonomik şiddet ise en yaygın şiddet türlerinden biri. Diyelim ki kadının kocası asgari ücretle çalışıyor ve kadının çalışmasını istemiyor. Evde çocuklara bakıyor. Kadın para istediğinde adamın “Kendim kazanıyorum kendim harcıyorum. Sen akşama kadar oturuyorsun, yiyorsun içiyorsun” şeklindeki davranışı bile ekonomik şiddettir.  Kadının yaptığı ev işleri, yemek, çocuk bakımı vs. evde yaşlı biri varsa ya da kayınvalidesine bakıyorsa bunun maddi değeri yaklaşık 2-3 bin lira para demek. Aslında bu evin gideri 3000+asgari ücrettir. Bunun üç bin lirasını kadın sağlıyordur ama onu yiyici, üretmeyen dolayısıyla aslında kadının emeğinin karşılıksız bırakılması ve yok sayılması şiddettir. Son zamanlarda çok yaygınlaşan kadının adına banka kredisi almak da bu şiddet türüne giriyor. Adam o parayı kişisel harcamaları için kullanıyor ama parayı kadın ödüyor, maaşından kesiliyor.

 

-         Şiddet uygulayan erkeklerin belirgin bir özelliği var mı?

Şiddet uygulayan erkekler evde ne kadar saldırgansa dışarıda bir o kadar mülayim oluyor. Dışarıda kadınlara yer veren, nazik konuşan, saygı gösteren pek çok erkek aynı nezaketi evinde sergilemiyor. Dolayısıyla kadınlar “Komşuma, iş arkadaşıma çok iyi davranıyor bana böyle davranıyorsa mutlaka bende bir problem var” diye düşünüyor.

 

-         Bu ikiyüzlü davranışın altında ne yatıyor?

Bu tamamen güç ilişkileriyle ilgili bir şey. Şiddet güçlüden güçsüze yönelir. Kendine eşit ya da daha güçlü gördüğü kişilere şiddet uygulamıyor erkekler. Erkekler amirine kızıyor ama gidip amirini dövmüyor. Komşusuna kızıyor onu dövmüyor. Öfke kontrol edilebilir bir şeydir. Öğrenilmiş bir davranıştır ve kontrol edilebilir ama nerede kontrol etmek isteyip nerede istemediğinize bağlı. Evde istemiyorsunuz çünkü doğal bir hak olarak görüyorsunuz. Karşınızdaki kişiyi güçsüz olarak görüyorsunuz zaten buna engel olan bir mekanizma da yoksa bunu uygulamak çok kolay.

 

-         Peki, şiddetle nasıl baş edeceğiz?

Bence en önemli sorumluluk devlete düşüyor. Öncelikle devletin ciddi bir irade göstermesi lazım. Kadınlara şiddetin önlenmesine yönelik bütün kamu hizmetlerinin en ideal şekilde yapılması lazım. Şiddet olaylarına polis anında müdahale edebilmeli, yargı sisteminin cinsiyetçilikten arınması, kadın sığınaklarının sayısının artırılması gerekiyor. Kadınların ekonomik açıdan güçlendirilmesi de çok önemli. Okullarda cinsiyet eşitliğine yönelik çalışmaların yapılıyor olması önemli. Bunlar yapılmadığı sürece tek tek bir şey yapmak çok çözüm getirmeyecektir. Kadınlar kadar erkeklerin de bunu bir sorun olarak görmesi lazım. Bu sadece kadınlarla ilgili bir sorun değil çünkü. Hepimizi etkiliyor çünkü. Aynı dünyada yaşıyoruz ve en yaygın şiddet türü kadına yönelik şiddet. Her evde neredeyse şiddetle karşılaşıyoruz. Dolayısıyla daha iyi bir dünyada yaşamak istiyorsak en temelde şiddet olayına son vermemiz gerekiyor.

 

-         Cinsiyetlerle ilgili algının da değişmesi de gerekiyor sanırım?

Evet. Örneğin belediyelerin kadınları güçlendirmek için açtığı kurslara bakıyorsunuz dikiş nakış, hastabakıcılık, temizlik vs… Eşitlik, güçlendirme kavramlarının arkasında hiçbir şey yok. Kadınları güçlendirecekseniz eğer, öncelikle erkeklere çocuk bakımı konusunda bir eğitim vermeniz gerekiyor. Kreş açmanız, kadın okuryazarlığını artırmanız lazım. Piyasada karşılığı olan işlerle ilgili kurslar açmanız lazım. Bunun temelinde kadınları güçlendirmek var ve erkeklerin de belli şeylerden sorumlu olduğu mesajını vermek gerekiyor. Bunun yapılması lazım. Burada ciddi eksiklikler, hatalar sözkonusu.

 

-         Son dönemlerde medyaya yansıyan şiddet olaylarında gözle görülür bir artış yaşandı. Eskiden de bu kadar yoğun muydu yoksa medya daha mı duyarlı?

Hem şiddetin görünürlüğü hem de şiddet arttı diye düşünüyorum. Şiddetin artması çok normal. Çünkü şiddet artık çok doğal bir şey haline geldi. Dünyada sürekli bir savaş ortamı var ve canlı canlı TV’den izliyoruz bunları. Herkes birbirini öldürüyor. Çocuk oyunları bile şiddet içerikli insanların birbirini öldürdüğü oyunlardan oluşuyor. Her tarafta şiddeti körükleyen şeyler var. Şiddet bu kadar pompalandığı sürece kadına yönelik şiddetin artması zaten kaçınılmaz bir şey. Medya da biraz kadın hareketinin baskısıyla şiddeti biraz daha görünür hale getirdi.

 

-         Şiddetin görünür hale gelmesi olumlu bir durum değil mi?

Tam olarak değil. Evet medya bunu görünür hale getirdi ama bir taraftan da sanki bütün kadınlar öldürülüyor ya da bütün hak arayan kadınlar öldürülecek gibi bir algı da yaratıyor. Bu da yine kadınlara zarar veren bir şey. Neyi gösterdiğiniz kadar nasıl gösterdiğiniz de çok önemli. Kendi hayatını kuran, yaşadığı şiddeti bir şekilde sonlandıran o kadar çok kadın var ki. Hiçbirini görmüyoruz ekranlarda. Bunlar, pek çok kadını “TV’de izledim kadın karakola gitmiş, kocası bıçaklayıp onu öldürmüş, koruyamamışlar. Dolayısıyla benim kocam bana bunları yapmıyor işte ara sıra dövüyor, küfrediyor ama en azından beni öldürmüyor” diyerek yaşadığı şeyler için şükretmesine neden olacak bir noktaya getiriyor. O açıdan çok tehlikeli. Olayın iki tarafının görülmesi lazım. Evet devlet yeterince önlem almıyor ama bir taraftan da bunu yapan kurumlar da var. Herkes kötü yürütmüyor. Önemli olan bunun görünür olması ve bazı kadınlar bununla baş edebiliyor. Ve bunların sayısı hiç de az değil.

 

 

-         Son dönemde çocukların karıştığı şiddet olaylarında da ciddi bir artış var. Bunun kaynağında ne var?

Bu da konuştuğumuz şeyle çok ilgili. Kadına yönelik şiddeti durdurmadığınız sürece çocukların şiddet uygulaması kaçınılmaz. Çünkü evde sorunlarını birini döverek, bıçaklayarak, küfrederek hakaret ederek çözmeye çalışan bir baba modeli var.  Bunu gören çocuğun gidip öğretmenini öldürmesi şaşırtıcı değil. Öncelikli olarak kadına yönelik şiddetin durdurulması gerekiyor diye düşünüyorum. Çünkü ev içerisinde çocukların çok maruz kaldığı bir şey.

 

-         Az önce söz ettiğiniz çocukların oynadığı bilgisayar oyunları da bunda etken değil mi?

Bunların mutlaka yasaklanması lazım. İnsan öldürmek o kadar basit bir şey ki o oyunlarda. Çocuklar öyle algılıyor. Sürekli savaş içerisindeler. Sürekli öldürüyorlar. Öldürdükleri insan sayısı kadar puan alıyorlar. Kız çocuklarının oyunlarında da kadınlar nasıl hizmetçi oluru öğrenmesine vesile olacak bütün oyuncaklar. Öncelikle bütün bunlarla öncelikle baş etmek lazım.  Günümüz dünyası küçük ücretle çalışacak işçi, köle ve askerler üretmeyi hedefliyor. Dolayısıyla bunu hedefleyen bir dünyanın içerisinde bu kaçınılmaz bir şey. Bu anlayış değişmediği sürece bundan besleniyor. Devletin aslında çözemediği bir şey değil. Sadece Türkiye için söylemiyorum. Bir grup insan çalışacak, bir grup insan iyi yaşayacak. Bir grup insan da ölecek, öldürecek.

 

-         Şiddete maruz kalan kadın ne yapmalı?

Fiziksel şiddet durumunda bağırmak çok etkili bir yol. Çünkü, şiddet uygulayan erkekler bunun bilinmesini istemiyorlar. Bağırmak caydırıcı bir yöntem. Bunun dışında çok yakın bir komşunun bir bahaneyle eve gelip zili çalması, şiddet durumunda polise ihbar etmesi sağlanabilir. Evde çocuk varsa bu çocuğa da öğretilebilir. Depremlere karşı acil durum için hazırlanan çantalar gibi çocukların ve kendisinin resmi belgelerinin, gecenin bir yarısı belli bir yere kadar götürülmesini sağlayacak taksi parası, birkaç çamaşırın içinde bulunduğu bir çantanın hazır bulundurulması çok önemli. Mutfak, banyo gibi kesici-delici aletlerin bulunduğu yerlerden uzak durulması, mümkün olduğu kadar takı fular gibi kullanılmaması da önemli. Ayrıca her kadının mutlaka yasal hakları konusunda bilgilenmeleri gerek. Mutlaka şiddet yaşamak gerekmez, yaşamıyorsa bile bir başkasına destek olmak için önemli. Sanki kadınların hiçbir hakkı yokmuş, böyle bir durumda çaresizlermiş gibi yalan yanlış bilgiler var ortalıkta. Aslında çok önemli düzenlemeler var ve bunu biliyor olması önemli.

Sığınaklar hakkındaki yanlış inanışların da ortadan kalkması çok önemli. Çünkü sığınaklar çare mi, sığınağa gitse ne olacak gibi yanlış bir inanış var. Pek çok kadın için bir gün bile güvenli bir yerde kalmak hayat kurtarıcı olabiliyor. Sığınaklar çok güvenli yerler çünkü  adresleri gizli tutuluyor. Adres gizli olduğu için danışma merkezleri üzerinden gidilebiliyor. Hiçbir şey hatırlanmıyorsa bile ücretsiz olarak aranabilen Sosyal Hizmetler’e bağlı 183 diye bir numara var.

Eskiden kocasından kaçarak canını kurtaran kadın hemen bulunabildiği için sigortalı bir işte çalışamıyordu ama artık sosyal sigorta numarası da değiştirilebiliyor. Çocuğun okula kaydı da gizli yapılabiliyor.

Şiddete uğrayan kadınların bu durumdan utanmaması gerekiyor. Şiddet için bir mutlaka bir nedeni vardır algısı nedeniyle kadınlar utanıyor. “Kocan sana vurduysa mutlaka bir şey yapmış olman lazım. Kimse durduk yere vurmaz” gibi bir suçlamadan korkuyorlar. Şiddete maruz kalmak gerçekten de onur kırıcı bir şey. Dolayısıyla bu benimle ilgili değil şiddet uygulayanla ilgili bir şey. Dolayısıyla da her koşulda utanmadan, çekinmeden gerekli yerlere başvurmak lazım. Biz bir şey yapmazsak kimse bizim için bir şey yapmaz, yapamaz anlayışını oturtmak lazım.